Böyle fazlasıyla tadında, tamamlanarak, sünmeden finale giden çok az dizi var bizim televizyon tarihimizde. Bir tanesi “Ezel”di mesela, hâlâ da hatırlanır. Ama böyle örnekleri saymazsak dijital platformlarda nefese nefese izlediğimiz yabancı dizilerde finale doğru heyecan tırmanırken bizim payımıza çoğunlukla bir noktadan sonra final yapıp yapmadığıyla bile ilgilenmediğimiz diziler düşüyor. Çok yakında bir örneğiyle karşılaştık gene, şaşaayla başlamıştı, bittiğini bilen yok.
Dört-beş bölümde kalkanları saymıyorum bile, bir iki sezon devam ettikten sonra elden ayaktan düşerek veda eden dizilerin acıklı sonu, sözünü ettiğim. Sebebi de, 26 Mayıs akşamı Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde geliri Türk Eğitim Vakfı’na bağışlanacak 95. bölümüyle ekran macerasını noktalayacak olan “Yargı”. Kaç haftadır her bölümü biraz daha yüreğimiz ağzımızda izliyoruz biz “Yargı”cılar. Üstelik kitlendiğimiz tek soru “Ilgaz ölecek mi?” değil, yazar Sema Ergenekon hep yaptığı gibi bütün karakterlerine ayrı ayrı oyunlar kuruyor, hepsini bir heyecan dalgasının kucağına atarak finale doğru ilerliyor. Yani her an her köşede her şey olabilir. Dizi dediğin de (hele polisiye) budur, bu olmalıdır, değil mi?
Tabii ki bu başarıda her bir aktörün ayrı ayrı payı var. Başta bu çoklu yapıyı kuran, hız kesmeden sürdüren, sürekli seyirciyi ters köşeye yatıran ve her seferinde başarıyı yakalayan senarist Sema Ergenekon olmak üzere bu dünyayı birlikte kurduğu herkes. Tabii ki yönetmenler Ali Bilgin ve Beste Sultan Kasapoğulları. Son sezon jeneriği bile “yapan yapıyor” dedirten türden. Toygar Işıklı’nın müziğini, nerede duysanız “Yargı” demez misiniz?
Oyuncu kadrosu ilk sezondan beri başı çeken rollerdeki Pınar Deniz, Kaan Urgancıoğlu, Uğur Polat, Uğur Aslan ile sınırlandırılamayacak kadar zengin. Kimler geldi kimler geçti de, yerimiz yok saymaya. Ama her birinin karakterini ne kadar sahiplendiğinden söz etmeliyiz. Şu anda hepimiz “Yargı”daki her bir karakteri arkadaşımız gibi tanımıyor muyuz? Bir gün böyle bir gün tam zıttı bir yapıda çıkmıyorlar karşımıza, tutarlılar. Tutarsız karakterler de tutarsızlıklarında tutarlılar (Bir Yıldız Tilbe cümlesi gibi). Kimse pat diye değişmiyor. En nefret ederek sevdiğimiz Yekta bile sebepli şekilde daha iyi birine dönüştü ama içindeki şeytanı da tam olarak öldürmedi. Yapısı bu. Oysa bizim dizilerde karakterlerin fırdöndü gibi değişmesidir esas olan, yerli yersiz. Seyirci kızdı diye, reyting düştü diye, yapımcı talep etti diye.
Böylelikle de başarıdaki son pay sahibine gelmiş oluyoruz; yapım şirketi ve kanala. Üç sezondur Kanal D ‘de yayın hayatını eğilip bükülmeden sürdüren dizinin yapım şirketi de Ay Yapım (Kerem Çatay). Sema Ergenekon ile Milliyet Sanat dergisi için yaptığımız röportajda kendisinin de tekrarladığı gibi, onlara inanan, reytingi düşüreceğine inanılan fikirlerine de set çekmeden rahatça uçmalarına alan tanıyan bir yapım şirketi ve kanalın konforuyla çalışmışlardı üç sezondur. “Yazmaya başlarken finali biliyordum” dedi mesela. Bunu kaç dizi yazarı iddia edebilir? Sözüm tabii ki yazarlara değil o diziyi sürekli başka yollara saptıran yapımcılara.
Gönül istiyor ki “Yargı”nın başarısı hikâyeyi üç bölümde tepetaklak eden, karakteri tanınmaz hale getiren, dolayısıyla yarı yolda umursamayı bıraktığımız dizilerin yapımcıları için de bir düşünme vesilesi olsun. Seyircinin inanarak izleyip severek veda edeceği diziler hayal değil.